BİBLİYOTERAPİDE SINIRLILIKLAR
- aysapsikolojiveaka
- 3 Tem
- 3 dakikada okunur
Bibliyoterapi, kitapların psikolojik iyileşme ve kişisel gelişim süreçlerinde yardımcı bir araç olarak kullanılmasıdır. Terim, Yunanca “biblion” (kitap) ve “therapeia” (tedavi) kelimelerinden türetilmiştir. İlk olarak 1916 yılında Samuel McChord Crothers’ın Atlantic Monthly dergisinde yayımladığı "A Literary Clinic" adlı makalede bilimsel terminolojiye kazandırılmıştır (Crothers, 1916).
Kökeni Antik Çağ'a kadar uzanan bu yöntem, özellikle I. Dünya Savaşı sonrasında savaş gazilerinin rehabilitasyonunda terapötik bir araç olarak sistematik biçimde kullanılmaya başlanmıştır (Jack & Ronan, 2008). Günümüzde, bibliyoterapi psikoloji, sosyal hizmet, eğitim ve kütüphanecilik gibi farklı disiplinlerde hem bireysel hem de grup terapisi yöntemi olarak değerlendirilmektedir.
1940'lı yıllarda Erich Lindemann, yas danışmanlığı ve kriz terapisi çerçevesinde bireyin iyileşme sürecinin üç aşamada gerçekleştiğini öne sürmüştür: özdeşleşme (identification), katarsis (cathartic emotional disease) ve iç görü kazanımı (insight) (Lindemann, 1944). Carol Shrodes, bu modeli bibliyoterapiye uyarlayarak, bireyin seçilmiş edebi eserler aracılığıyla karakterlerle özdeşleşmesi, duygusal boşalım yaşaması ve sonunda kendisine dair iç görü kazanması sürecini tanımlamıştır (Shrodes, 1950).
Bibliyoterapi, etkili bir yöntem olmakla birlikte bazı önemli sınırlılıklara da sahiptir:
Katılımcıdan Kaynaklanan Sınırlılıklar
Bibliyoterapi sürecinde, katılımcının bilişsel becerileri uygulamanın etkinliğini doğrudan etkileyebilmektedir. Özellikle okuduğunu anlama düzeyi seçilen kitaba göre düşük bireylerde, metnin temel mesajını kavrayamama, semboller ve alt metinler üzerinden çıkarım yapamama gibi sorunlar görülebilir.
Örneğin, düşük okuduğunu anlama becerisine sahip bir katılımcının, özgüven geliştirmeye yönelik bir hikâyede yer alan dolaylı mesajları anlamakta güçlük çekmesi olasıdır. Bu durum, bireyin yaşadığı psikososyal sorunlara ilişkin farkındalık kazanmasını engelleyebilir ve bibliyoterapinin hedeflenen etkilerini sınırlayabilir (Heath et al., 2005).
Ayrıca katılımcının metni kendi yaşam deneyimleriyle ilişkilendirme kapasitesinin sınırlılığı, içgörü gelişimini ve duygusal dönüşümü olumsuz yönde etkileyebilir.
Uygulayıcıya Ait Sınırlılıklar
Bibliyoterapi uygulamasında en kritik unsurlardan biri, katılımcının ihtiyaçlarına uygun materyalin seçilmesidir. Uygulayıcının, kullanılacak kitabı önceden okumuş ve içeriğini analiz etmiş olması, bibliyoterapinin başarısı açısından zorunludur. Yanlış materyal seçimi, katılımcının duygusal durumunu desteklemek yerine olumsuz yönde etkileyebilir. Örneğin, depresif semptomlar gösteren bir bireye karamsarlık temasının yoğun olduğu bir eser sunulması, kişinin mevcut duygu durumunun daha da kötüleşmesine neden olabilir (Shrodes, 1950). Bu nedenle, uygulayıcıların hem klinik bibliyoterapi hem de gelişimsel bibliyoterapi alanlarında, yaş, gelişim dönemi, kültürel arka plan ve bireysel ihtiyaçlar gibi faktörleri dikkate alarak materyal seçiminde bulunmaları gerekmektedir.
Bibliyoterapi Sürecinden Kaynaklanan Sınırlılıklar
Bibliyoterapi uzun süreli bir müdahale süreci gerektirebilir ve bu süreçte değişim motivasyonunun korunması önemli bir sınırlılık olarak ortaya çıkmaktadır.
Katılımcılar, davranış değişikliği ve içgörü kazanımı gibi hedeflere ulaşmak için düzenli ve sabırlı bir şekilde programa katılım göstermelidirler. Ancak zaman içinde motivasyon kaybı, sürecin etkinliğini azaltabilmektedir (Rubin, 1978).
Örneğin, kaygı bozukluğu yaşayan bir bireyin, baş etme stratejilerini geliştirebilmesi için yalnızca öyküleri okumakla kalmayıp, bunları yaşam pratiğine adapte etmesi gereklidir. Bu adaptasyon süreci zaman alabilir ve katılımcının sabırsız davranması, süreci olumsuz etkileyebilir.
Dolayısıyla bibliyoterapi uygulamalarında, katılımcı motivasyonunun sürdürülebilmesi için düzenli geri bildirimler, motivasyonel destekler ve küçük başarıların vurgulanması önerilir.
Bibliyoterapi, bireylerin duygusal iyilik hâlini geliştirmeleri ve içgörü kazanmaları açısından önemli olanaklar sunmasına rağmen, uygulama sürecinde bazı sınırlamalarla karşılaşıldığı zamanlar yaşanmaktadır. Katılımcıların okuduğunu anlama becerilerindeki bariyerler, metinlerin içerdiği mesajların doğru şekilde yorumlanmasını ve kişisel yaşantıya aktarılmasını güçleştirebilir. Benzer şekilde, uygulayıcıların kitap seçimi konusundaki bilgi ve deneyim eksiklikleri de bibliyoterapinin beklenen sonuçlarına ulaşmasını engelleyebilir. Bunun yanı sıra, bibliyoterapinin uzun süreli bir müdahale süreci gerektirmesi, katılımcıların süreç boyunca motivasyonlarını korumalarını zorlaştırmakta ve müdahalenin etkisini azaltabilir.
Bu doğrultuda, bibliyoterapi uygulamalarında katılımcıların bilişsel ve duygusal niteliklerine uygun eserlerin özenle seçilmesi, sürecin sistematik ve sürdürülebilir biçimde yürütülmesi ve motivasyonun aktif olarak desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
Söz konusu sınırlamaların dikkate alınması, bibliyoterapinin etkinliğini artıracak ve bireylerin psikososyal gelişim süreçlerine daha etkili katkılar sunacaktır.
Elif Nur Erdem
Comments