top of page

EYLEMLERİMİZİN GÜCÜ

aysapsikolojiveaka

Genellikle insanlar, kendilerinin ve eylemlerinin bir mantık çerçevesine oturduğunu

düşünür. Yani, genellikle tavırlarımızın davranışlarımıza yol gösterdiğini düşünürüz. Çok

basit bir örnek verecek olursak, elma sevmiyorsak yemeyiz, değil mi? Elmaya karşı olan

tavrımız eylemimizi belirledi. Peki, tam tersi mümkün mü? Yani, eylemlerimiz elmaya olan

bakış açımızı belirleyebilir mi?


Bilişsel Çelişki Teorisi (Cognitive Dissonance)


Leon Festinger’ın ortaya attığı bu teoriye göre insanlar düşüncelerinin, tavırlarının ve

davranışlarının sürekli olarak paralel gitmesini ister. Bu paralellik bozulduğunda yani

düşüncelerimiz veya eylemlerimiz çeliştiğinde bilişsel bir rahatsızlık hissederiz. Bu

rahatsızlık bazen hissedilmeyecek kadar küçük bazen de uykularımızı kaçıracak kadar büyük

olabilir. Örneğin, arkadaşımızın çok beğenerek aldığı bir elbiseyi beğenmediğimizde

çoğunlukla bunu dile getirmeyiz ve gerçeği biraz saptırırız. Bu durumda rahatsızlık

hissetmeyebiliriz hatta kendimizi iyi bir şey yapmış gibi bile hissedebiliriz. Öte yandan

dürüst olmaya çok değer veren biri iş görüşmesinde kendisi hakkında yalan söylediğinde

büyük bir rahatsızlık duyabilir. Bu olumsuz hissiyatı bastırmak genellikle bilinçsiz olur ve

insanlar bunun farkına varmayabilir. Hatta bu konu hakkında ata sözümüz bile vardır: kedi

uzanamadığı ciğere murdar dermiş.


Bu teorinin konumuzla alakasına gelecek olursak, Festinger eylemlerimizin

zorluğunun, oluşan sonuçları nasıl değerlendireceğimizi değiştirebileceğini vurgulamıştır. Bu

duruma çaba gerekçelendirme(effort justification) demiştir. Bir amacı gerçekleştirmek için

zor bir eylemi gönüllü olarak yaptığımızda, eylemin sonucunu yanlış değerlendirebiliyoruz.

Bu konu üzerine yapılan bir deneyde, katılımcılar bir topluluğa girmeye çalışıyorlar. 2 gruba

ayrılan katılımcılardan ilk gruba, topluluğa girebilmeleri için zor görevler veriliyor. İkinci

guruba ise herhangi bir görev verilmiyor. Daha sonra katılımcıların bu topluluğa girmekten

ne kadar memnun olduklarına dair yapılan ankette, ilk grubun ikinci gruptan daha fazla

kararlarından memnun oldukları bulunuyor. Özetleyecek olursak, topluluğa girmek için çaba

harcayanlar, eforlarını haklı çıkarmak için sonuçtan daha fazla memnun kaldılar.


Elma örneğimize dönecek olursak, Fistinger’a göre, marketten aldığınız elmanın tadı

ile güç bela ağaca çıkarak topladığınız elmanın tadı bir olmayacaktır. Eğer ikisinin tadının

benzer olduğu sonucuna varsaydınız, ağaca tırmanma gibi zorlu bir eyleminiz boşa gitmiş

olacaktı ve bu durum sizde bir rahatsızlık hissi yaratabilirdi. Bunu bastırmak içinse elmanın

tadının daha güzel olduğu kanısına varabilirsiniz.


Gerekçelendirmenin bir diğer yanında ise kişiler emeklerini boşa çıkarmamak için

kendilerine zarar veren eylemlere devam edebilirler. Örnek olarak günümüz toksik ilişkilerin

sürdürülmesi verilebilir. İlk başta iki taraf da ilişkide çok emek harcasa da ilişki yürümeyen

ve karşılıklı zarar veren bir noktaya gelebilir. Fakat, eğer ayrılırlarsa da ilişkideki tüm

emeklerin boşa gideceğini düşünebilirler. Bu nedenle “ilişkiyi kurtarmaya” çalışabilirler.


Eylemlerimizin sonuçlarını değerlendirirken dikkatli olmalıyız. Sonuçların kendisini

eylemin zorluğundan tamamen ayırmak veya tamamen eylem için harcadığımız efora

odaklanmak yerine bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmek, sağlıklı bir sonuç almanıza

yardımcı olabilir.


Kerem Sabri Göksel

 
 
 

Comments


bottom of page